Nietzsche ve Ben – Kendi Sürüsünün Çobanı

felsefe-modagak
Merhaba herkese yeniden.
Bugün biraz saçmalamak istiyorum desem yeridir. Günlerdir kafamın içinde bi dolu düşünce ile dolanıyorum ve en sonunda, yazarsam rahatlarım diyerek oturdum bilgisayar başına. 
Ne mi yazacağım ? Ben de bilmiyorum. Sadece biraz, içimdeki karamsar yönü baskılayan, beni ‘iyinin ve kötünün ötesi’ne geçiren Arzum olarak konuşmak istiyorum sizinle.
 
Hayat… Her zaman tozpembe değil, yani pamuk helvalardan ibaret değil. İnsan arada bir sıkılıp bunalıp, elindeki eteğindeki her şeyi bırakıp gitmek ‘isteyebilir’. (isteme Nietzsche’de değerli bir kavramdır.) Ama gitmez. Neden gitmez ? Gitse ne olur ki sanki ? 
O zamana kadar didinip uğraştığı her şeyi kaybedeceğini bilir. Boşluğa düşeceğini bilir. Bu nedenle de, istemese de sahip olduğu şeyleri bırakmaz. Bir nevi, kendisinden öncekilerin de yaptığı gibi, sürüye ayak uydurur. Onunla yürür, onunla içer, onunla gezer…
 
Felsefe
 
 
Azıcık da olsa Nietzsche okumuşluğunuz varsa, yukarıda ne demek istediğimi çok iyi anlayacağınıza eminim. Ama buradaki Nietzsche’den kastım, bir hayal gücünün ışığında yaratılan bir roman olan ‘When Nietzsche Wept’ (Nietzsche Ağladığında’ değil;
Hakiki Nietzsche, ‘İyinin ve Kötünün Ötesinde’ki , ‘Güç İstenci’ndeki Nietzsche 🙂
 
Buraya kadar neden geldim. Çünkü sizlere her zaman instagramda güzel şeyler yazıyor, içinizi aydınlatmaya çalışıyorum. Ama biliyorum, her zaman yaşam dört dörtlük değil. İçinde gözyaşları da var, hayalkırıklıkları da var, her şey var … Bu nedenle, sevgili Nil Karaibrahimgil’in de ‘kanatlı ruh’ şarkısında söylemiş olduğu gibi, hatalarımızla barışık olmamız gerek. Onlardan ders almak, onları yok saymamak, görmezden gelmemek gerek. Ancak bu şekilde bir sonraki adımımızda sağlam zeminlere basabiliriz. Ancak böyle, gözyaşlarına küsebilir ve her zaman gülebiliriz. 
 
Mutlu değilsek, sürüye ayak uydurmak zorunda da değiliz. Sırf insanlar, ‘kızım şurda yüksek lisan yapıyor’ veya ‘baksana bu da avukat olmuş.’ desinler diye değil, biz istediğimiz için bu kalıplara girmeliyiz.
 
Klavye başında konuşmak çok rahat biliyorum ama ben de tam 7 sene sonra ne istediğine karar veren bir insanım. Hayatımın 7 senesi, hayat beni nereye götürdüyse oraya gitti; ben nereye istediysem değil. Ama artık ben nereye istiyorsam oraya doğru yürüyorum; sürüden ayrılıyorum, iyinin ve kötünün ötesine geçmeye çalışıyor ve kendime yeni yeni pencereler açıyorum. Böylece de, bu hayatı seviyorum. Yağmurla da, karla da barışabiliyorum; sadece güneşi istemiyorum her zaman. Herkesin iyi dediğine iyi, kötü dediğine kötü demiyorum. Üst insan olan amcalarımıza ve teyzelerimize (Nietzsche’ye dayanan bir benzetmedir) erişmeye çalışıyorum kısacası. 
 
Yaşınız kaç olursa olsun, hayatınızda sizin de sevdiğiniz bir şeyler olsun. Sırf bir anne-baba, bir evlat-öğrenci olmayın. İstediğiniz şey her ne olursa olsun, onun uğruna sürüden ayrılmayı bilin; ayrılamıyorsanız da istencinizi hayatınıza bir artı olarak, bir hobi olarak katmayı bilin. Yarın bir gün aç susuz kalacağınızı da bilseniz, idealleriniz uğruna savaş verin; çünkü başarılı olmak isteyeni hayat yarı yolda bırakmaz. Sadece gerçekten isteyin yeter… Yarı yolda mı kaldınız ? Gene de insansınız, sağlığınız yerindeyse gerisi teferruat. Taş da olsa su çıkarırsınız. 
 
‘Korkularınızın sizi yönlendirmesine izin vermeyin. Unutmayın korku en büyük sürüdür, bizi kendisine bağlayan.’  G.A.K
 
Kendi sürüsünün çobanı olmayı bilenlere …
 
Umarım sizi çok sıkmadım 🙂 Buraya kadar geldiyseniz eğer, çok teşekkür ederim vakit ayırdığınız için. Hayatınızda bir pencere açabilmişsem, ya da aralayabilmişsem ne mutlu bana 🙂
Sevgiler, Arzum

Instagram: modagak & modasusen
modagak@gmail.com
 
 
Felsefe

Felsefe


3 thoughts on “Nietzsche ve Ben – Kendi Sürüsünün Çobanı

Bir cevap yazın